20. Diyetisyenlik yılım kutlu olsun :)

Merhaba dostlar,

Böyle bir görünüp bir kayboluyorum ama inanın bu hayat telaşından işe güce anca yetişiyorum. Bunun açıklamasını ayrıca bir postta yapacağım çünkü bu postun konusu başka. Kendime konuyu dağıtmama sözü verdim. Herhangi bir konudan giriş yaparak günlerce konuşabilecek, yazabilecek potansiyeli olan bir insanım nihayetinde, kişi kendini bilmeli :)

Ben Hacettepe Üniversitesi'ne 1997 yılında girdim. 1 yıl İngilizce hazırlık sınıfı dahil olmak üzere 5 yıl sonunda 10 Haziran 2002 yılında mezun oldum. Yaniiii mezuniyetimin üzerinden koskoca bir 20 yıl geçti. İnanın söylerken ben bile inanamıyorum. Hangi ara ben 20 yıllık diyetisyen oldum ya? Bir işi 20 yıl boyunca yapmak sanki yapmamışım gibi enteresan geliyor. Nerden nereye geldim? Ömrümün yarısı geçmiş resmen. Benim buna bir ikna olmam lazım galiba :) Bu arada ben mezun olduğumda Beslenme ve Diyetetik Bölümü sadece Hacettepe, Başkent ve Erciyes Üniversitesi'nde vardı. Hatta o yıllarda Hacettepe hariç diğerleri ilk mezunlarını vermiş olabilirler. 

Mezun olur olmaz staj yaptığım yer (Ankara Bilintur Catering Centre) beni işe aldığı için çalışma hayatım hemen başladı ve 20 yıl boyunca hep özel sektörde ve kendi işimde çalıştığım için Cumartesi günleri dahil olmak üzere çalıştım. Çok nadiren 2 gün üst üste haftasonu tatili yapmışımdır. Hatta Cumartesi günleri her zaman en yoğun günüm olmuştur. 

Madem kişisel tarihimde 20 yılın muhasebesini yapacağım şöyle bir cv de yazayım bari :) 

İlk işim olan Bilintur Catering Centre 20 yıl önce Ankara'nın en büyük yemek fabrikasıydı ve Bilkent Üniversitesi'nin kampüsünde yer alıyordu. Bilkent Üniversitesi dahil olmak üzere Ankara'nın en önemli kurumlarının yemeklerini biz yapıyorduk. Kurum beslenmesi alanını her zaman sevmişimdir o nedenle çok severek çalışmıştım. Tüm kurumların aylık yemek menülerini ben hazırlıyordum ve servisinden sorumlu olduğum bir kaç proje vardı, onların başında bulunuyordum. Yeni mezun olduğum için mesleki deneyimim yoktu ama küçük yaştan beri mutfağa çok meraklı olduğumdan hiç zorlanmıyordum. Yemek kitapları ve dergileri biriktirmek ve onları okumak benim için bir hobiydi ve mesleğimle çok iç içe bir konu olduğu için şanslıydım. Dünya mutfağı, yemek kültürleri ve çeşitleri vs. kendimi geliştirmeyi sevdiğim bir alandı. Bu nedenle menü planlamak benim için zevkli bir konuydu. Menü planlarken tüm o yemekleri o sırada yemiş, koklamış, dokularını ve tatlarını hissetmiş gibi olurum. Hatta tabaktaki sunumunu ve birbirleriyle olan görsel uyumunu bile planlarım. Bu konular çoğu diyetisyenin sevmediği konulardır ama ben severim. Bu nedenle yemek programlarını, kanallarını izlemeyi de çok severim. Bütün bunların bana menü planlama işinde çok faydası oldu. Yeni mezun meslektaşlarıma tavsiyem eğer kurum beslenmesi alanında ilerlemeyi düşünürseniz mutlaka bu alanda hobiler edinin veya yayınları takip edin. Kütüphanemde güzel bir Dünya mutfağı koleksiyonum var, en pahalı mücevhere değişmem. Belki gidip parasını verip pahalı bir eşya alabilirsiniz ama yıllar içinde hevesle biriktirdiğiniz koleksiyonunuz kadar keyif vermez. Evet, dibine kadar tam bir romantiğim :)

Yemek fabrikası işimde çalışırken komşum olan bir diyetisyen sayesinde Ankara'da özel bir hastanede diyetisyen ihtiyacı olduğunu öğrendim ve maaşı daha iyi olduğu için işe başvurdum :) işi aldım ve tam 2 yıl çalıştım. Hem poliklinik diyetisyeni olarak hem de zayıflama bölümünde hizmet verdim. Aslında işimden, maaşımdan ve hastanemden çok memnundum ama kardeşim evlenip İstanbul'a taşınma planları yapınca bana İstanbul yolları göründü. Bir abla olarak ondan önce taşınmam ve onu başka bir şehirde yalnız bırakmamam gerekiyordu. Çünkü ablalık bazen yarı annelik içgüdüsü ile sizi yönlendirir. Beni Ankara'ya bağlayan başka bir şey olmadığı için asla aklımda olmayan yeni bir yaşam planı yani İstanbul'a taşınma planı devreye girdi ve gazete ilanlarını takip etmeye başladım. O yıllarda işi sadece gazete ilanlarından veya yakın çevrenizdeki bağlantılarınız sayesinde bulabiliyordunuz.

İstanbul'daki ilk iş görüşmemi günübirlik bir seyahat ile yaptım ancak maaşı az olduğu için işi kabul edemedim. 2. görüşmemi yine gazete ilanı yoluyla buldum ve mülakatımı Ankara'daki klinikte yaptım ama aslında İstanbul'daki klinik için işe başvurdum. Bu şekilde Prof. Dr. Osman Müftüoğlu ile yaptığım mülakat sonucu İstanbul'daki işi kaptım ve 1 ay sonra bavulumu toplayıp İstanbul'a taşındım. Sene 2004, aylardan Ekim'di. Osman Hoca ile 1,5 yıl kadar çalışıp kariyerimde çok farklı ve büyük bir deneyime sahip oldum. Oldukça yoğun ve stresli bir iş ortamı vardı çünkü İstanbul'un en prestijli ve yoğun muayenehanelerinden biriydi. Yeni açılmıştı ve İstanbul'un bütün A plus tabakası kliniğe geliyordu. Görmediğim ünlü ve iş insanı kalmadı diyebilirim. Ama çok çalışmaktan yoruldum ve tükendim. Oradan tanıştığım yeni işe giren bir diyetisyen arkadaşımla sonradan çok pişman olduğum bir ortaklık kurup Etiler'de, tam Akmerkez'in karşısında 2006 yılının Şubat sonunda bir ofis açtım. 2007 sonlarına doğru ben evlenirken ortaklığımız bitti ve benim Ataşehir kariyerim başladı. 

Şu an çalıştığım kendi ofisimi 2009 yılının Şubat ayında açtım. 13 yıldır aynı binada hizmet vermeye devam ediyorum. Kendi işimi yapmaktan hala memnunum, hiç asistanım olmadı, her işimi kendim yaptım. Tüm üyelerimle/danışanlarımla birebir iletişim kurmaktan çok keyif aldım. Bunun diyet programlarımda çok faydalı olduğunu düşünüyorum. İletişimi güçlendiren ancak uzman açısından yorucu bir durum. Her türlü ilişkide benim en önem verdiğim konu açık ve net iletişimdir. İletişim kurabildiğiniz biriyle her sorunu aşmak adına ortam yaratabilirsiniz. Güçlü bir iletişim ve motivasyonla değişimden umudunu kesmiş bir insanı doğru yönde etkileyebilirsiniz. 

İşimden hiç sıkılmadım ama zaman zaman yaşadığım hayatın kaygı ve stresiyle depresif dönemler geçirdiğim olmuştur. İşte o dönemlerde işle ilgili yeterli motivasyonu sağlayamamış olabilirim. Onun dışında işimi çok severek yapıyorum. İnsanların hayatında olumlu bir ize sahip olmak, hayatlarının dönüm noktalarında ellerinden tutmak bana mesleki bir haz veriyor. Pandemi süreci ile birlikte hayatımıza giren online çalışma şartlarıyla beraber 20 yıl sonra bambaşka yollarla işimi yapma fırsatı bulduğum için bundan sonraki 20 yılın getireceği sürprizleri merakla bekliyorum. 

Birebir insanla çalışılan tüm işlerde olduğu gibi yıpranma payı fazla ama yenilenme süreci keyifli olan bu mesleki yolculuğumda benimle olan herkese bana kattıkları deneyimler için çok teşekkür ediyorum. Bana fiziksel veya maddi imkanları sebebiyle ulaşamayanlar için faydalı olmak adına giriştiğim sosyal medya paylaşımları ile toplumsal olarak vatandaşlık görevimi yerine getirdiğimi düşünüyorum. Sadece blog sayesinde bile ne kadar çok insana faydam olduğunu aldığım mesajlar ve mailler sayesinde öğrendim. Bunu suistimal etmeden beni saygı ve sevgiyle kucaklayan insanlara da çok teşekkür ediyorum. Keşke şartlarım daha çok içerik üretmeye uygun olsa, çünkü bilgi paylaştıkça anlam kazanıyor.


Sevgili blog dostum, bu satıra kadar hala okuyorsan işte ben de hala bunun için yazmaya devam ediyorum. Okumaktan sıkılan veya ilgilenmeyenler çoktan kapattı gitti. Kaldık baş başa. Bundan sonra da böyle olacak gibi. Birbirini anlayan, dinlemeye zaman ayıran ve hayatında gerçekten yer vermek isteyenler için beraber geçireceğimiz yıllar var. Meslekte yaşadığım 20 yılı sadece 1 postta anlatmam mümkün değil ama işimi ne kadar severek yaptığımı sizinle paylaşmak bana iyi geliyor. Hiç bir zaman işinde hırslı bir insan olmadım, biraz olsam elimde çok imkanlar vardı. Ben işinde faydalı olmayı ve sevgiyle hatırlanmayı tercih eden biriyim. Tek para kazanma kaynağım işim ama daha fazla kazanayım diye ne bir danışanımın ne de bir meslektaşımın hakkına göz dikmeden etik olarak yoluma devam etmeyi tercih ediyorum. Dediğim gibi burada şov değil iş yapıyoruz :)

Belki çoğunlukla eski usul çalışma yöntemlerini tercih ediyor olabilirim (tik tok kullanmıyorum mesela) ama İngilizce seans yapabilecek düzeyde yabancı dilim olduğu için küresel mesleki yenilikleri yeterince takip edebiliyorum. Bunların hepsini bulunduğunuz ülkede beslenme alışkanlıklarına uyumlu hale getiremeyebilirsiniz ama mesleki süzgecinizden geçirip gerekliliği yönünde bir karar alabilirsiniz. Ben de öyle yapıyorum. Şu an ülkenin yarısı geçim sıkıntısı içindeyken kereviz sapıyla, chia tohumuyla bulamaç tarifi peşine düşemeyecek kadar sosyal sorumluluk taşıyorum. Bu blog tek derdi içmeyi unuttuğu kolojen olan insanlar için değil zaten. Hepimiz varoluş gerçeğimizin içinde kendimize bakabildiğimiz kadar iyi bakma derdindeyiz. 

Kimse kusura bakmasın ben bu 20. yılımı bir kaç kez kutlarım. Kutlayacak bir konu varsa peşini asla bırakmam. Bu günlere her zaman güle oynaya gelmedik, her günü kutlamaya değerdi.

Bu arada Şubat ayında blog da 11. yılını doldurdu, zaman ne güzel akıp geçiyor. Kenan Doğulu'nun "Tutamıyorum Zamanı" şarkısı aklıma geldi şu anda. 

Evet, yazmayı da durduramıyorum :)))

Sevgilerimle

Diyetisyen Serap Orak (2002'den beri)

16.06.2022



Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...