Paris Gezisi 2. Gün

Paris Gezisi 2. Gün (1 Mayıs 2012 Salı)


Bugün bulutlu ve az güneşli bir havayla güne başladık ama yine de oldukça serin. Öyle tişörtle, gömlekle gezilebilecek bir hava değil yani. Parisliler genelde palto, çizme vb. giyiyor. Hatta bizim otelde odadaki kalorifer bile hala yanıyor.

Otel kahvaltı veriyor ama oda ücretine dahil değil. Biz de dışarıda kahvaltı etmeyi tercih ettik. Bugün tipik bir Fransız kahvaltısı olan kahve ve kruvasan ikilisini tercih edeceğim.


Bugün ki programımızda Louvre Müzesi'ne gitmek olduğu için otelden erken çıktık. Çok sıra var diye duymuştum. Erken kalkmakta fayda var ama tatil günümde daha da erken kalkmaya niyetim yok doğrusu. Otelden 09.45 gibi ayrıldık ve güzel binalarla dolu, kocaman ağaçların olduğu Avenue Kleber'den Arc de Triomphe'e doğru yürüdük. Yolumuzun üstünde çok cafe vardı ama çoğu 1 Mayıs nedeni ile kapalıydı zaten ben de Şanzelize'de (Avenue Des Champs-Elysees) kahvaltı etmek istiyorum...

Sabahın ilk fotoğraflarını çektikten sonra tanıdık bir mekan olan Mc Donald's ta kahvaltı yapmaya karar verdik. Hem çok sakindi hem de buradakilerden farklı bir pastane kısmı vardı.


10.15
1 fincan az şekerli capuccino
1 adet çikolatalı kruvasan
1/2 muffin

Bol tatlılı(bana göre) bir kahvaltıdan sonra müze için metroya bindik. Metro çıkışında okları takip ederken Carrousel alışveriş merkezinin içine çıktık. Burası filmlerde gördüğümüz ters piramitin olduğu yerdi ve çok az kişi vardı. Bu kadar sakin olması bizi şaşırttı. Ayrıca müze girişleri de burada bulunduğu halde kapalıydı. Meğerse müze de 1 Mayıs olması nedeniyle tatilmiş. Bunu düşünememiştik.

Müzenin kapalı olması nedeniyle etraf sakin olduğu için rahat rahat fotoğraf çektik. Güneşin arada bir kendini göstermesi de iyi oldu. Ama tabi ki sıcak değil :(


Piramitin üst tarafındaki bahçede de fotoğraf çektikten sonra Jardins des Tuileries denilen bahçeleri gezerek etrafın tadını çıkarttık. O kadar güzel düzenlenmiş bir bahçeydi ki vaktin nasıl geçtiğini anlamadık. Gezenler oturup dinlensin, keyif yapsın diye sandalyeler de koymuşlar. Herkes o kadar güzel zaman geçiriyordu ki... Bir kenarda tiyatro provası yapan bir grup genç bile vardı. Fransızca bilmediğim için ne olduğunu anlamadım ama tekrar yapmalarından dolayı bir tiyatro provası olduğunu anladım. Bir de spor yapanlar var ki onlardan bahsetmeden geçemeyeceğim. Resmen kendimden utandım. Daha geleli 24 saat olmadı ama gördüğüm spor yapan, koşan insan sayısından dolayı çok mutlu oldum. Üstelik bu koşanların hepsi de son derece fit insanlardı.   Genç-yaşlı herkes koşuyor!!!




Bahçenin sonu Concorde Meydanı'na çıkıyor. Oradaki köprüden nehri geçip karşı tarafa yürüdük. Belki D'Orsay Müzesi açıktır diye düşündük. Ama müzelerin tatil günü olmamasına rağmen bugün 1 Mayıs olması nedeniyle çoğu yer kapalıydı. Acıktığımız için yemek yiyip dinlenmek istedik. Hava çok güneşli oldu. Şanslı bir günümüzdeyiz. Sokakta masaları olan ve güneş gören bir restorantta mola verdik.




Menüde soğan çorbasını görünce dayanamadım. Hava sıcak olmasına rağmen önce bir çorba sonra da ünlü baget sandviçlerden sipariş verdim. Ama çorbayı içtiğimde zaten doymuştum. Çok doyurucu bir çorbaydı. Muhteşem bir aroması ve tadı vardı. Paris'te 2. günüm de harika bir yemek daha yemiş oldum. Çok mutluyum :) Paris'te mutlaka soğan çorbası için...


Brasserie Solferino'da
13.30
1 kase soğan çorbası (üzerinde 3-4 dilim baget ekmeği vardı, yoğun kıvamlı, peynirli, bol soğanlı bir çorbaydı ve cehennem kadar sıcaktı. Soğumak bilmedi! Bu güneşin altında yandım resmen :)
1/2 baget tavuklu sandviç (2 parça halinde servis edildi, ben sadece 1 tanesini yedim. Plastik gibi görünen patates kızartmalarından 1 tane bile yemedim)


Yemekten sonra Solferino durağından 12 numaralı metro hattına binip yine diğer tarafa geçtik. Abbesses durağında indik. Amacımız Montmartre Tepesine ve Sacre Coeur Bazilikası'na çıkmak. Metrodan çıktığımızda karşılaştığımız kalabalık nedeniyle çok şaşırdık. Bugün sabah heryer çok sakin görünüyordu. Meğerse bütün turistler burdaymış :)


Yürüyerek geze geze tepeye çıktık. Ressamların toplandığı meşhur meydanda oturup birşeyler içmeyi bırakın, adım atacak yer bile olmadığından kiliseye gittik. Kilise de çok kalabalıktı. Dışardan bembeyaz zarif bir görüntüsü vardı. İçerisi de serin ve sakindi. Ama Vatikan'da San Pietro Bazilikası'nı gördükten sonra artık diğer kiliseler çok da cazip gelmiyor.


Merdivenlerde oturup dinlendik. Harika bir top denge gösterisi izledik ve etrafı izledik. Güneş çok fazla olduğu için rahatsız oldum. Sanırım bugün biraz yandım :)


Bulunduğumuz bölgenin yakınlarında Amelie filminin çekildiği cafenin olduğunu bildiğim için haritada işaretlemiştim. Bir kahve molası vermek için oraya doğru yürüdük. Sanırım film çekildiğinde içerisi daha farklıydı veya çekim amaçlı değiştirmiş olabilirler. Bana biraz farklı göründü. Ama en sevdiğim filmlerden biri olduğu için bu cafede bir kahve içmesem olmazdı. Cafenin adı Cafe des Deux Moulins. Buraya geldiğim için de çok mutlu oldum :)




18.00
2 adet macaron (nihayet Paris'te ünlü macaronlardan da yedim ama çok da kaliteli değildi. Hevesimi La Duree macaronlarına saklıyorum)
1 fincan espresso (az şekerli)

Bu cafeden çıkıp 50 adım atınca ilerde meşhur Moulin Rouge sahnesini görüyorsunuz. Buradaki programlar çok pahalı olduğu için gitmeyi düşünmüyoruz. Ama dışarıdan bir fotoğraf çektik. Belki bir akşam vakit bulursak gelir ışıklı zamanını da çekeriz. Ama şimdiden o kadar çok yürüdük ki akşamları gezmeye sanırım hiç halimiz olmayacak!


Buradan metroya binip Şanzelize'ye yakın bir durakta indik. Karnımız çok acıktı. Akşam yemeği için bize tavsiye edilen ünlü bir et restoranına gideceğiz. Biraz yürüdükten sonra aradığımız yeri bulduk. Her zaman kapısında çok sıra olduğunu ve harika bir antrikot yaptıklarını söylemişlerdi. Her ikisi de doğruymuş. Restoranı bulduğumuzda kapısında sıra vardı. Ama çok fazla değildi çünkü henüz açılış saati gelmemiş. Saat 19.00'da kapıları açtılar. Biz de hemen masamıza oturduk. En fazla 15-20 dakika kapıda beklemişizdir.

Buranın özelliği tek bir çeşit yemek yapıyor olması. O da sadece antrikot. Siz damak tadınıza göre pişme derecesini seçebiliyorsunuz. Yemekten önce herkese aynı salata servis ediliyor. İçecek ve tatlı türleri çeşitli. Biz oranın kendi spesiyali olan kırmızı şaraptan istedik ve de çok cesaret edemediğimiz için etler de iyi pişmiş olsun dedik.




Gerçekten harika bir yemekti ama özel sosu çok yağlıydı. Yanında patates kızartması ile servis ediliyor olmasından dolayı kalorili bir yemek çünkü patates sınırsız! Bütün gün yürüdüğümüz için yemeğin kalorisini hiç umursamadım doğrusu :)


19.15
Hardal soslu cevizli yeşil salata
1 dilim baget ekmeği
175ml kırmızı şarap
2/3 porsiyon antrikot (etin önce yarısını servis ediyorlar, tabağınızdaki bitince diğer yarısını getiriyorlar. Böylece sıcak sıcak yiyorsunuz. Bittikçe patates kızartması da ekliyorlar. Ben ilk yarım porsiyonda bile doymuştum ama o kadar lezzetli bir yemekti ki doyduğum halde 2. servisin de yarısını yedim. Kalanını eşim yedi)
Patates kızartmasının tamamına yakınını yemişimdir. 2. serviste ekletmedim


Servisi yapan garsonların hepsi çok zarif kadınlardı ve hepsinin saçları arkadan topuz yapılmıştı. Paris'e gelirseniz bir öğün mutlaka burada yiyin. Ortam çok enteresan :)  Fiyatlar hakkında da bilginiz olsun diye yazayım, bahşiş dahil 2 kişi toplam 65 euro hesap ödedik.


Yemeği yarım saatte yemişizdir. Çıkışta Seine nehrine yakın olduğumuz için Eyfel Kulesi'ne gitmeye karar verdik. Hem de yediğimiz bu çok yağlı yemeği sindirmek için egzersize ihtiyacımız vardı. Yine yürüdük, yürüdük...

Kuleye sokak sokak yaklaşırken aldığım keyfi tarif edemem. Bu kadar etkileneceğimi tahmin etmemiştim. Evet demirden bir kule ama çok estetik görünüyor.



Hava soğuduğu için artık dönmeye karar verdik. Burada hava 21.30 civarında kararmaya başlıyor. 22.00'de kararmış oluyor. Eyfelin ışıkları yandıktan sonra yürüyerek otelimize döndük. Otelle Eyfel Kulesi 20 dakika yürüme mesafesinde ama artık o kadar yoruldum ki yürüyemiyorum. Resmen ağlaya ağlaya otele vardım. Bugün o kadar çok yürüdük ki bir adım daha atamayacakmışım gibi geliyor. Sabah hiçbir güç beni erken kaldıramaz! 


Paris'i çok sevdim...


Diyetisyen Serap Orak Tufan


Paris Gezisi 2. Gün
1 Mayıs 2012 Salı 

3 yorum:

  1. serap hanım nerelerdesiniz amaa yazın artık bi şeyler sizi bekliyoruz :(( unuttunuz mu bizleri:((

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İnanın yazmaya zamanım ve enerjim olmuyor bazen. Ama elimden geldiğince zaman ayırmaya çalışıyorum. Mesela bu günü yazmam tam 4 saatimi aldı. Yazıp yattım sabaha kadar blog yazdığımı gördüm rüyamda :)
      Sabrınız ve takibiniz için teşekkür ediyorum.
      Sevgiler...

      Sil
  2. Serap Hanım, acaba yeme alışkanlığı değişmeyen ve günde ortalam 8-9 adet sigara içen bir kişi, sigarayı bırakınca kilo alır mı? Yani sigarayı bırakınca otomatik olarak kilo eklendi diye bir durum sahiden var mı? Çünkü kişisel olarak bu bana pek mümkün gelmiyor. Hele hele ortalama 4-5 kilo muhabbeti daha da saçma geliyor. Bu ikilemde kaldığımdan bir süredir bırakmayı erteliyorum ama daha önce bıraktığımda kilo aldığımı da hatırlamıyorum işin gerçeği. Yaşım 25. Görüşlerinizi alırsam çok mutlu olacağım ve bana yardımcı olacak. Çünkü mesela bazı yerlerde diyetisyenlerin bile sigarayı bırakmanın kilo aldırdığını söylüyor. Ama siz genellikle bu basmakalıp ifadelerden sıyrılmakla öne çıktığınız için sormak istedim.

    YanıtlaSil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...